Eveeet… Rüya sona erdi… Paris’le ilgili anlatılan tüm hikayeler, basma kalıp ifadeler, hepsi doğruymuş! Şehrin içindeki herşeyde bir estetik, bir göz zevki, kültür, sanat ve mükemmel korunmuş bir tarih gözleyebiliyorsunuz. Manavından, pastanesine, mağazalarından, her metroya bindiğimizde mutlaka karşımıza çıkan delilerine kadar, herşeyde ve herkeste bir sanatsal yan görmek mümkün :D
Manzaralı oda…
Blogumu yakından takip edenlerdenseniz, bu gezinin bize sürpriz şekilde bedava çıktığını bilirsiniz. Herşeyi bedava olduğuna göre konaklamanın uyduruk bir otelde olması beklenebilir, öyle değil mi? Ahh, ah işte her gün bakmak zorunda kaldığım “uyduruk” manzara! Evet, evet, yukarıda beni seven birileri var :P
Eiffel Kulesi
Eiffel Kulesinin inşaası sırasında (tamamlanması 1889’a denk geliyormuş) büyük bir yaygara koptuğunu öğrenmek beni epey şaşırttı. Özellikle de bu yaygarayı kopartanların başında Fransız kültür - sanat hayatının önde gelen isimlerinden bazılarının olduğunu duyunca daha da şaşırdım. Aralarında Emile Zola, Alexander Dumas, Charles Garnier, Guy de Maupassant gibi ünlü isimlerin de olduğu bir takım zevat, Kulenin yıkılması için bir Komite kurmuş ve bu yönde bir hayli çalışmalar sergilemiş. Kulenin bitmiş halinin kentin dokusuna zarar vereceğini, kulenin çirkin bir demir yığınından başka birşey olmadığını savunuyorlarmış. Evet, hakikaten çok gözlere zarar bir sonuç ortaya çıkmış! :P
İşin daha da ilginci, kulenin mimarı ve adının sahibi Gustave Eiffel, ihaleyi aldıktan sonra bir öğreniyor ki işin tamamlanması için gereken paranın yalnızca dörtte biri var proje bütçesinde! Bu öngörülü amcamız, kuleyi tasarlama ve hesaplamadan sonra hayatındaki belki de en doğru kararlardan birini daha vererek inşaatın tamamlanması için gereken parayı kendi cebinden vermeyi teklif ediyor. Bunun karşılığında kuleden elde edilecek gelirleri 20 yıl boyunca almayı talep ediyor. Eiffel’in bu planı İmar Komitesi tarafından kabul ediliyor. Elbette, ünlü mimar yatırdığı parayı bir sene içinde geri alıyor. Geri kalan 19 sene boyunca da tahminimce başka iş yapmamıştır :)
Kuleye baktıkça bakasınız geliyor. Özellikle yakından baktığımda gördüğüm detaylar beni daha da büyüledi. Koca demir parçalarını öyle bir işlemişler ki, sanki bu baktığım ucuna dantel geçilmiş etekleriyle salınan bir “demir leydi”…
Gece olunca da ayrı bir güzel olan bu dev kule meğer saat başlarında 10 dakikalığına yaptığı farklı ışık oyunlarıyla izleyenleri daha da büyülermiş. Hani Melih Atakule’ye yaptırdı ya, ona benzer bişiy…Ahhh daha yazarken bile parmaklarım acıdı bu yoruma!
Paris Sokakları
Her büyük şehirde olduğu gibi, eminim Paris’in de merkezden uzak yerlerinde döküntü mekanlar vardır. Ancak benim ziyaret ettiğim her yer bir kartpostal karesini andırır şekildeydi…
Şehirde nereye baksak ayrı bir büyüleyici binayla karşılaştık. Tarihi olan herşey mükemmel biçimde korunduğu gibi, modern şehircilik ve sanat anlayışına da çok güzel biçimde entegre edilmişti.
Çiçek Dükkanları
Benim için Paris’te karşılaştığım çiçek dükkanları şehrin en ilginç güzelliklerinden biriydi. Burada insanların evlerine, birbirlerine vs. çiçek almaları belli ki bizden biraz daha farklı bir kültür içeriyor. Neredeyse her sokak başında karşılaştığımız irili ufaklı çiçek dükkanlarının her biri son derece şık, rengarenk ve albenili biçimde dekore edilmişti.
Orkide Mağazası…
Sıra sıra ortancalar…
Kültürel Ziyaretler
Nereden başlasam da anlatsam… Müzeleri ziyaret etmek için oldukça kısıtlı bir zamanımız olsa da dünyaca ünlü Louvre Müzesi ile Musee d’Orsay’a gitmeyi borç bildik. Louvre’a girmek için 1 saat süren sırayı beklemeye değdi mi?… Kesinlikle!
Müzenin bitmek bilmeyen uzun koridorları, insan ve eser kalabalığı içinde yapılan bu ziyaret aslında bir hayli yorucu oldu. Hızlı adımlarla gezilen odalara rağmen, gün sonunda kültürel patlama yaşadık diyebilirim!
Saraydan dönüştürülen müze binası ve yarım gözle bakmamızı hak etmeyen tüm eserler muhteşemdi.
Tabii onca sanat eseri içerisinde, biz dikiş hastalarını düşünerek birkaç dikiş ilham kaynağı da koymayı unutmadıklarını görmek dikkate ayrıca değerdi :)
Bu gezi ben ve Bay KendinDik için büyüleyici bir geziydi. Midelerimiz muhteşem şaraplarla dolu, ayaklarımız aşırı yürümeden yarı paralize olmuş, kalplerimiz letafet içinde ayrıldık bu güzel şehirden.
Geri döndüğümüzde, “aa işte biz burayı gördük” deme keyfini kendimize yaşatma ve o an yanımızda bulunancak olan talihsiz yakınlarımızı bunaltmak amacıyla Paris’le ilgili evdeki her filmi seyretme kararı aldık uçakta. Peki geri döner dönmez televizyonda ilk gördüğümüz film neydi sizce? Kezban Paris’te… Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın. Seyrettik mi? Elbette seyrettik. Sonuna kadar…Göz yaşları içinde…
Sonraki yazı: Paris kumaşçılarını ziyaret!
Yeni yerler görmeyi farklı kültürleri tanımayı ,değişik yemekler tatmayı acayip severim .Fırsat buldukça yaparım Şimdi senin yazılarını okudukça resimleri gördükçe ben neden gittiğim yerlerde kumaşçıları keşfetmedim diye hayıflandım :(( ama dikiş merakım yeni olduğu için diye kendimi teselli ettim :))
YanıtlaSilben de son 1 yıldır gittiğim her yerde kumaşçılara uğruyorum zaten :) arayı hızlı kapatırsınız merak etmeyin :D
Sil:))) Bir gün benim de gitmeyi ve güzel şeyler yaşamayı düşlediğim aşk kenti. Louvre müzesi olmadan olmaz zati. Bakalımmm.
YanıtlaSil